onsdag 29. mars 2017

Neden HAYIR?

Anayasa oylamasinda kişilerden, partilerden bagimsiz olarak değişiklik önerilerine bakmak, “Ne, nasıl değiştirilmek isteniyor?” diye anlamak gerekiyor. Değişiklikler anayasanın temel prensiplerini koruyup, toplumu daha adil, daha demokratik bir şekilde yürütmeye yarayacak mi yaramayacak mi? diye düşünüp karar vermek gerekiyor.

Anaya icin önerilen değişikliklerin en önemlileri şunlar:
  • Parlamenter sistem kaldırılarak yerine başkanlık sisteminin getirilmesi.
  • Bu sistemde cumhurbaşkanının yetkilerinin arttırılarak yasama, yargı ve yürütme yetkilerinin büyük ölçüde cumhurbaşkanında toplanması
  • Başbakanlık makamının ortadan kalkması
  • Cumhurbaşkanının aynı zamanda bir parti üyesi de olabilmesi


Biliyoruz ki 1961 anayasasıyla Türkiye’de yasa yapma yetkisi Turkiye Buyuk Millet Meclisi’ne, yargı yetkisi Mahkemelere ve yürütme yetkisi de Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna verilmiştir. Norveç de, dünyanın demokratik tüm ülkeleri de “güçler ayrılığı” temelinde yürütülürler: Bu sistemde Yargı, Yürütmeyi denetler. Mahkemeler bağımsızdır. İcabında Cumhurbaşkanı ve bakanların yürütmesinde haksızlık, usulsüzlük gördüklerinde müdahale edebilirler. Mahkemeler yasalarda sakatlık gördüklerinde, meclisi yasalarda değişiklik yapmaya zorlayabilirler; Yürütme, kanunlarla Yargı’yı denetler; Halk da milletvekilleri yoluyla kanunları yapar. Halk hem Yürütme’yi hem Yargı’yı denetler.

Bu sistemin değişip, güçlerin tek bir makamda, Cumhurbaşkanlığı makamında toplanmasının sakıncaları büyük olabilir. 100 000 avukatın üye olduğu Türkiye Barolar Birliği’nin söylediği gibi, apartmanı iyi yönetiyor diye dairenizin tapusunu apartmanın yöneticisine vermezsiniz. Kendisi ne kadar iyi bir yönetici olsa da, tapuyu yani onu denetleme hakkınızı yöneticiye vermezsiniz.

Anayasa değişikliği önerisinin ardında bir kötü niyet aranmamalı. Demokrasilerde, kendi çıkış noktasıyla, örneğin daha istikrarlı bir düzen sağlamak amacıyla, her türlü öneri getirilebilir. Ancak Barolar Birliği’nin 20 000 avukatı, getirilen önerileri günlerce çalışıp değerlendirmiş ve avukatların % 98’i bu değişikliklerle kuvvetler ayrılığı prensibinin yok edileceği, hukuk devletinin yok edileceği ve avukatlık mesleğinin yapılamayacak hale geleceği sonucuna varmış. Bu sonuç dikkate alınmalı diye düşünüyorum.

İkincisi, cumhurbaşkanı bir parti üyesi olmamalı, tamamen bağımsız olmalı, diye düşünüyorum. Cumhurbaşkanı bütün halkı temsil etmeli, sadece belli bir partinin tabanını değil. Norveç’te cumhurbaşkanı yok bile, biliyorsunuz. Ülkeyi hükümet yönetiyor. Hükümetin başı da başbakan. En azından önümüzdeki sonbahardaki seçimlere kadar Norveç’in başbakanı Erna Solberg. Aramızda bugün Norveç’in başbakanının kim olduğunu bilmeyen bile olabilir. Çünkü demokrasilerde başkanlardan çok, partiler önemlidir. Kåre gider, Erna gelir, Erna gider, bir başkası gelir...

Ayrıca cumhurbaşkanıyla karşılaştırılabilecek bir figür olarak Kral, ülkenin yönetimine karışmaz. Sadece toplumsal kriz anlarında ülkeyi bir arada tutmak için çalışır. Kral nasıl Norveç’te herkesin kralıysa, bir partiye bağımlı, hele hele o partinin başkanı değilse, cumhurbaşkanının da Türkiye’de herkesin cumhurbaşkanı olması gerekir bence. Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir parti başkanı olabilecekse, o cumhurbaşkanı tarafsız olamaz. Cumhurbaşkanı tarafsız olamayacağı için de halkın bir kısmının cumhurbaşkanı olur, diye düşünüyorum. Sadece, Cumhurbaşkanının başkanı olduğu partiye oy verenlerin cumhurbaşkanı olur. Herkes tarafından benimsenmez. Bugün Erdoğan olabilir, yarın Kılıçdaroğlu olabilir. O zaman da kriz zamanlarında herkesi birleştiremeyebilir. Cumhurbaşkanının bir partinin üyesi, hele hele onun başkanı olması bence zor durumlarda tüm halkı kucaklayamayacağı olasılığını getirir. Böyle durumlarda kişilerin kişisel özellikleri, ikna güçleri de belirleyici olur elbette ama parti-bağımlı bir cumhurbaşkanının halkın tümünü birleştiremeyebileceği riski tabii ki yuksektir.

Son olarak da bu referandumu zorlaştıran konulardan bir tanesinin de tam 18 tane madde içermesi olduğunu düşünüyorum. Ve bu maddeler birbirinden çok farklı şeyler. Mesela 3 numaralı teklifle anayasanın 76. maddesinde adı geçen, “milletvekili seçilme yaşının 25’den 18’e indirilmesi” önerisi var. Bu öneriyi destekliyorum. Ama 9 numaralı teklifle anayasanın 104. maddesiyle “cumhurbaşkanının hem devletin hem de hükümetin başı ilan edilerek başbakanlığın kaldırılmasını” desteklemiyorum. “Cumhurbaşkanının yardımcılarını ve bakanları atayıp görevlerine son verme yetkisine sahip olmasını” desteklemiyorum. O zaman ne yapacağım? 3 numaralı teklife Evet, 9 numaralı teklife hayır demek imkânımız yok!


Tum siyasi tartismalardan, parti aidiyetlerinden ve kisilerden bagimsiz olarak, yukarda saydigim nedenlerle ve  değişikliklerin tümünün, demokratik ve birbirine kenetlenmiş bir Türkiye için hayırlı olmayacağını düşününce HAYIR demek mantıklı bir sonuc oluyor.

Ingen kommentarer:

Legg inn en kommentar