Henüz 21 yaşında olan
Halil Kara, Cuma günü Oslo'da, Prinsdal'da öldürüldü. 14 Ocak 2020 Salı akşamı
saat 17.00'de Söndre Nordstrand Cami’sindeki cenaze töreni için arkadaşları ve
ailesi bir araya gelip Halil’le vedalaştılar.
Halil'i de ailesini
de tanımamakla beraber, gencecik bir insanı bu kadar acımasız bir şekilde
kaybetmek o kadar acıydı ki, onu anmak ve ailesine desteğimi göstermek için törene
katılmaya karar verdim. Bir camide "normal" bir cenaze törenine
gideceğimi sanıyordum, ancak saat beşe doğru Mortensrud'daki metrodan çıktığım
an bunun pek de normal bir tören olmayacağını anladım. Caminin yerini bulmak
için Google Haritalar'da arama yapmak zorunda olmadığım ortaya çıktı. Birileri
slogan atıyordu; sesleri takip ederek camiye ulaştım.
Sonradan toplam 2
500 kişi olduğunu gazetede okuduğum katılımcılardan yüzlerce genç caminin
etrafında toplanmış, hep bir ağızdan "allahu ekber" diye
bağırıyorlardı. Müslümanlar tarafından günlük konuşmada, dua ederken, büyük
olaylarda veya umutsuzluğa düşüldüğünde sıklıkla kullanılan ve Arapça “Allah
büyüktür!” anlamına gelen bu ifade, ne yazık ki, 2005 yılında Paris'teki
Bataclan konser salonunu bastıklarında yaptıkları gibi teröristler tarafından
da kullanılıyor. Bu nedenle, o sırada caminin yakınından geçen Norveçliler
korkmuş bile olabilirler.
Oysa gençler
mutsuzdu, çaresizdi. İnanamıyorlardı. Ne Oslo'da böyle bir cinayet
olabileceğine inanabiliyorlardı, ne de iyi kalpli arkadaşları Halil'i birinin
öldürebileceğine. Sanıyorum bazıları failin kim olduğunu biliyordu ancak söylemek
istemiyordu. Dolayısıyla gençlerin hoşnutsuzluğunu ve hayal kırıklıklarını
hissedebiliyordum, ama bunun arkasında bir arkadaş kaybetmekten öte bir şey
olup olmadığını bilemiyordum.
Dua başladığında,
gençler sessizce içeri girdi. Dua tamamlandığında yine sessizce Halil'in
yattığı tabutun etrafında yürüdüler, tabuta dokundular ve sessizce tekrar
dışarı çıktılar. Yüzlerce genç vardı, bu yüzden veda uzun sürdü. Artık bağırmıyorlardı;
üzgün ve saygılı bir sessizlik içindeydiler. Omuz omuza duruyorlardı; iri yarı,
güçlü gençler çocuk gibi birbirlerine sarılıyor, bazıları da ağlıyordu.
Acılarını, dayanışma duygusu ile birlikte sanki biraz daha kolay taşıyorlardı.
Konuştuğum
gençlerden biri, 17 yaşında bir Afgan göçmeniydi. Norveç'e geleli sadece beş
yıl olmuştu ama mükemmel Norveççe konuşuyordu. "Elektro" okuduğunu,
Björnholdt okulundaki öğretmenlerin ve öğrencilerin ne kadar harika olduklarını
anlattı. Ancak çıraklık alamamak, staj yeri bulamamaktan endişeliydi. Yine de
iyimserdi. Birbirimize telefon numaralarımızı verdik. Üç yıl kadar sonra,
okulunu ve stajını bitirip ilk işine başladığında beni arayacak, onun ilk
müşterisi olacaktım! "Halil'in çok iyi biri olduğunu söylüyor herkes. Öldürüldüğü
için çok üzgünüm," dedi. O da diğerleri de birbirlerinden destek
buluyorlardı.
Gençlerin gördüğüm
davranışları, Müslüman gençler konusundaki her türlü yargıyı yıkacak
nitelikteydi. Çaresizlik ve hayal kırıklığı içinde olmak için her türlü
nedenleri olmasına rağmen, son derece olgun davranıyorlardı. Biz de toplum
olarak onlara ihtiyaç duydukları özeni göstermeli, ayrımcılık ve ırkçılıkla
aktif bir şekilde mücadele ederek onlara fırsat eşitliği sağlamalı ve
eğitimleri için şart olan staj yerleri bulmak gibi görevlerimizi yerine
getirmeliyiz.
Suç işlemek büyük
bir toplumsal sorundur. Kaybettiğimiz bir genç, kaybetmememiz gereken bir
gençtir! Polis’e suçla mücadele için gerekli kaynakları da sağlamamız gerekir.
Umarım Polis
Halil’in öldürülmesinin arkasındaki gerçekleri kısa zamanda aydınlatır, biz de Norveç
toplumu olarak genç kardeşimiz Halil’in ölümünden gerekli dersleri
çıkarabiliriz.